İlamlı İcra Takibine Karşı Şikayet Nasıl Yapılır? | Adana’da Borçlunun Hakları
- Avukat Mehmet Umut Erdem
- 3 gün önce
- 11 dakikada okunur

İlamlı icra takibi sonucunda borçluya gönderilen icra emri hatalı olabilir. Bu durumda borçlu, mahkeme kararına (ilama) aykırı işlem yapıldığını düşünüyorsa icra mahkemesine şikayet başvurusunda bulunarak işlemin iptali veya düzeltilmesini talep edebilir. Bu yazıda Adana özelinde süreçleri, gerekçeleri ve başvuru adımlarını sade bir dille ele alıyoruz.
📘 İlamlı İcra Takibi Ne Demektir? | Adana’da Mahkeme Kararına Dayalı Takip Süreci
İlamlı takip, bir mahkeme kararına (ilam) dayanarak icra sürecinin başlatılmasıdır. Alacaklı, ilamla birlikte icra dairesine başvurarak borçluya icra emri tebliğ edilmesini talep eder. Borçluya ödeme süresi verilir; bu sürede ödeme yapılmazsa haciz gibi işlemler başlatılabilir.
🚨 İcra Emrine Karşı Şikayet Nasıl Yapılır? | Borçlunun İtiraz Hakkı
Borçlu, gönderilen icra emrinin ilamla uyuşmadığını fark ettiğinde icra mahkemesine şikayet başvurusu yapabilir. Başvuru genellikle aşağıdaki gerekçelere dayanır:
Talep edilen miktar ilamda yazandan fazla
Faiz oranı ilama aykırı şekilde belirlenmiş
Alacaklı sıfatı ilama göre uygun değil
İcra emrinin düzenlenme şekli takip talebine aykırı
Takip henüz kesinleşmemiş ilama dayanıyor
📌 Tüm bu durumlarda İcra İflas Kanunu’nun 41. maddesi uyarınca 16. maddeye dayanılarak şikayet başvurusu yapılabilir.
📚 Şikayet Süresi Var mı? | İlamsız ve İlama Aykırı Şikayet Arasındaki Fark
İlamsız takiplerde şikayet süresi sınırlı olabilir. Ancak ilama aykırılıkla ilgili şikayetlerde süre sınırlaması yoktur. Örneğin:
İlamsız biçimde fazla faiz talep edilmişse
İlamsız kişi tarafından takip başlatılmışsa
Faiz oranı ilama uygun değilse
Bu gibi durumlarda borçlu zaman sınırlaması olmaksızın şikayet edebilir.
📬 İcra Emriyle Birlikte İlam Gönderilmeli mi?
Uygulamada sıkça karşılaşılan bir konu: “İcra emri geldi ama ilam gönderilmedi.”
Ancak İcra İflas Kanunu’nun 32. maddesi, icra emriyle ilamın birlikte gönderilmesini zorunlu tutmaz. Bu nedenle "ilam eklenmedi" gerekçesiyle yapılan şikayet başvuruları genellikle reddedilir.
🧭 Şikayet Başvurusu Nasıl Hazırlanır?
Şikayet dilekçesi hazırlanır.
İlgili evraklar (ilam, icra emri, takip talebi) eklenir.
Hukuka aykırılıklar açık ve sade biçimde dilekçede belirtilir.
Dilekçe, ilgili işlemi yapan Adana İcra Mahkemesi’ne sunulur.
❓ Sıkça Sorulan Sorular | Borçlunun Merak Ettiği 12 Önemli Detay
1. Şikayet hakkı nedir? → Borçlunun, icra işleminin hukuka veya ilama aykırı olduğunu düşünerek icra mahkemesine başvurma hakkıdır.
2. Fazla faiz talep edilmişse ne olur? → Şikayet yoluyla icra emri iptal ettirilebilir.
3. Alacaklı sıfatı ilama uymuyorsa? → Takip geçersiz sayılabilir ve iptal edilebilir.
4. Şikayet için süre var mı? → İlamsız takipte var, ama ilama aykırılık durumlarında süre yoktur.
5. İcra emri ile ilam gönderilmedi, ne yapılmalı? → Hukuken zorunlu değildir, şikayet reddedilir.
6. Şikayet nereye yapılır? → Adana İcra Mahkemesi’ne başvuru yapılır.
7. Dilekçede ne yazmalı? → İşlemin hukuka neden aykırı olduğu açık şekilde belirtilmelidir.
8. Şikayet sonucunda ne olur? → Takip durdurulabilir, düzeltme yapılabilir veya takip iptal edilir.
9. Mahkeme süreci nasıl işler? → Dosya üzerinden ya da duruşmalı olarak incelenir.
10. Avukat zorunlu mu? → Zorunlu değil ama tavsiye edilir; süreç teknik detaylar içerir.
11. Dava açmadan harç ödenir mi? → Evet. Şikayet başvurusunda peşin harç ödenir.
12. Şikayetle tüm takip iptal edilir mi? → Duruma göre, işlemin ilama aykırılığı sabitse takip tamamen kaldırılabilir.
📍 Adana’da Hukuki Destek Almak İçin
İcra işlemlerinin teknik hataları hak kaybına neden olabilir. Bu süreçte uzman bir avukat
desteği süreci hızlandırır ve koruyucu etki sağlar.
📞 0535 337 37 07
📌 Tüm yazılarımızı görmek için blog sayfamızı ziyaret edin: 👉 avumuterdem.com/blog
Uygulamada Sıkça Karşılaşılan Şikayetlere İlişkin Yargıtay Kararları;
;….HMK'nun 73, 81, 82, 83 Avukatlık Kanunu'nun 41., Tebligat Kanunu'nun 11. maddeleri gereğince vekille takip edilen işlerde vekile tebligat zorunludur.
Ne var ki vekile tebliğ zorunluluğunun bulunması asile tebligat yapılması lüzumunu ortadan kaldırmaz. Şöyle ki; İİK’nun 76. maddesinde düzenlenen mal beyanında bulunmamak suçu, 338. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif beyanda bulunma suçu gibi icra-iflas suçlarında borçlunun cezalandırılabilmesi için icra emrinin borçlunun vekiline değil, kendisine tebliğ edilmiş olması gerekir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, cilt 2, sh: 1280) Cezaların şahsiliği kuralı gereğince borçlu asilin cezai yönden sorumlu tutulabilmesi için icra emrinin borçlu asile tebliği zorunludur. Şikayete konu İstanbul 33. İcra Müdürlüğü'nün 2013/6217 Esas sayılı takip dosyasında takip dayanağı ilamda borçlunun vekili olduğu halde takip talebi ve icra emirlerinde adı belirtilmediğinden icra emirlerinin borçlu asile tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda icra emirlerinin asile tebliğ işlemi usulsüz olmayıp, vekile de icra emirlerinin tebliğ edilmemesi noktasında tebliğ işlemi eksikliği söz konusudur.
O halde Mahkemece, icra emirlerinin vekile tebliği suretiyle takibe devam edilmesi yönünde hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçeyle icra emirlerinin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.” (8.HD. 16.12.2014, 3185/22360)
“..Kural olarak, ilamda faize hükmedilmemişse, kesinleşmeden infazı istenemeyecek ilamlar hariç, karar tarihinden itibaren faiz talep edilebilir (HGK'nun 05.04.2000 tarih, 2000/12-739 E. 2000/746 K. İçtihadı Birleştirme kararı, Hukuk Genel Kurulu'nun 24.11.1995 tarih 1994/2 E. - 1995/2 K. sayılı kararı) Bu durumda istenebilecek olan faiz, 5335 sayılı Yasa ile değişik 3095 sayılı Yasa'nın 1. maddesinde düzenlenen yasal faizdir.
Somut olayda; takibe dayanak yapılan ilamda “20.000,00 TL’nin 05.09.2003 tarihinden dava tarihine kadar işleyen 15.842,19 TL yasal faizi ile toplam 35.842,19 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine..” karar verilmiş olup, hükümde asıl alacak ve faizden kaynaklanan alacak kalemleri belirlenmiştir.15.842,19 TL olarak tespit edilen faiz alacağına faiz işletilemez ise de; 20.000,00 TL asıl alacak için karar tarihinden itibaren faiz istenilmesi olanaklıdır.
O halde; Mahkemece, belirtilen ilkeler doğrultusunda faiz hesaplanarak icra emrinin düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, talep olunan 23.000,00 TL faizin tümünün iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir .” 8 HD 05.11.2013 2013/8224 - 2013/15847
“..Takip dayanağı ilam, kira bedeli tespit ilamı olup, kira alacağının tahsili yönünden eda hükmü içermemektedir. Bu hali ile anılan ilama dayanılarak kira paralarının tahsili istenemez ise de ilamda hükmedilen yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden ilamlı takip yapılması olanaklıdır. Mahkemece bu kalemler ayrı tutularak icra emrinin iptaline karar verilmesi gerekirken icra emrinin tümden iptali şeklinde hüküm tesisi isabetsizdir.” 8 HD 20.05.2013 2013/4213 - 2013/7506
“… Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2011/471-2012/202 K sayılı 03.04.2012 tarihli menfi tespit kararının kesinleşmediği anlaşılmakla, menfi tespit ilamında hükmedilen vekalet ücretinin talep edilmesi mümkün değildir.
O halde mahkemece, borçlunun ilamın kesinleşmeden infaz edilemeyeceği yönündeki şikayetinin yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi yerine istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.” 8 HD 15.05.2013 2013/5320 - 2013/7280
;..5335 sayılı Kanun 3095 sayılı Kanunun 1.maddesini değiştirmiş maddede hesap tarzı belirlenen yasal faizin T.C. Merkez Bankası'nın belirlediği reeskont oranları üzerinden hesaplanması yöntemi terk edilmiştir. Bu durum sadece bu tarihten sonra yasal faizin belirtilen reeskont oranlarından bağımsız düşünüleceği anlamına gelmekte olup, Merkez Bankası'nın kendi kanunundan aldığı (1211 sayılı T.C. Merkez Bankası Kanunun 4651 sayılı Kanunla değişik “ilan edilecek hususlar” başlıklı 39. maddesinde) kendi işlemlerinde uygulayacağı reeskont iskonto ve faiz hadleri belirleme, ilan etme görev ve yetkisi devam ettiğinden ve bu hadler belirlenebilir olduğundan ilamda reeskont oranına hükmedilmesi veya sözleşmede açıkça kabul edilmesi halinde T.C. Merkez Bankası'nca belirlenmekte ve ilan edilmekte olan reeskont oranı üzerinden faiz hesaplanabilmesine engel teşkil etmez.
Bu durumda şikayet konusu takip dayanağı ilamda açıkça alacağın “reeskont faizi ile tahsiline” karar verildiği halde, dosya üzerinde yapılan incelemeyle 3095 sayılı Yasanın 4489 sayılı Yasa ile değişik 2. fıkrasında yer verilen avans faiz oranları üzerinden hesaplama yapıldığı belirtilerek karar verilmesi doğru değildir. Mahkemece anılan ilkeler doğrultusunda T.C. Merkez Bankası'ndan reeskont işlemleri için açıkladığı oranlar sorulup bu oranlar üzerinden Yargıtay denetimine elverişli olacak şekilde bilirkişiden rapor alınarak sonuca gidilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.” 8 HD 09.05.2013 2013/3676-6829
“.. Takip dayanağı ilamda faizin başlangıcı konusunda bir hüküm bulunmaması halinde, karar tarihinden itibaren faiz istenebilir. (HGK'nun 05.04.2000 tarih ve 2000/12-739 E. - 2000/746 K.) (HGK'nun 04.07.2001 tarih ve 2001/2-565 E.) Bu durumda istenebilecek olan faiz, 5335 sayılı Yasa ile değişik 3095 sayılı Yasanın 1. maddesinde düzenlenen yasal faizdir.
O halde Mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler nazara alınarak, borçlunun vekalet ücretine uygulanan ve uygulanacak faize itirazının kabulü ile takipte yasal faiz oranlarının uygulanabileceği yönünde karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. “ 8 HD 13.05.2013 2013/3324- 2013/7031
“..İİK.nun 82/12. maddesi gereğince, borçlunun "haline münasip" evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki "aile" terimi, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. Mahkemece, borçlunun sözü edilenlerle birlikte barınması için zorunlu olan haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden yukarıda nitelikleri belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı alacaklıya ödenmelidir.
Bu kıstasları aşan nitelik ve evsaftaki yerlerle, makul ölçüleri geçen oda ve salonu kapsayan ve ikamet için zorunlu ögeleri içeren bir meskenin dışındaki yerler, maddede öngörülen amaca aykırıdır. Borçlunun görev ve sıfatı, kendisinin yukarıda belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesini gerektirmez.
Takip hukukunda asıl olan borcun ödenmesidir. İcra mahkemesi ve icra dairesi, takip aşamasında alacaklı ve borçlunun karşılıklı olarak menfaatlerini gözetmekle yükümlüdür.
Somut olayda Mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda “taşınmazın 70.000 TL edeceği ve mahkemenin borçlu davacının haline münasip evi olduğu” bildirilmiştir. Bilirkişi raporunda borçlunun haline uygun ev alabileceği miktar belirlenmediğinden anılan rapor bu hali ile hüküm kurmaya elverişli değildir.
Mahkemece yapılacak iş, bilirkişilerden ek rapor alınarak borçlunun haline münasip ev alabileceği değerin tespitinden sonra bu miktar mahcuzun değerinden az ise mahcuzun satılarak, borçlunun haline münasip ev alması için gerekli bedelin kendisine, artanın alacaklıya ödenmesine, satışın borçlunun haline münasip ev alabileceği miktardan az olmamak üzere yapılmasına karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile ve yetersiz raporla dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.” 8 HD 03.10.2013 2013/7539-14210
;…İİK 33/1 maddesine göre zamanaşımı, imhal ve itfa sebeplerine dayanılarak yapılan itirazların 7 günlük süre içinde yapılması gerekir. Takibin mükerrer olduğu yönündeki şikayet ilamlı icra takibinde ilama aykırılık nedeni içinde değerlendirilmelidir. Bu nedenle anılan başvuru İİK'nun 16/2. maddesine göre süresiz şikayete tabidir (HGK'nun 21.06.2000 tarih, 2000/12-1002 sayılı kararı). O halde, Mahkemece borçlu vekilinin şikayetinin esası incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir” 8 HD 05.11.2013 2013/8970 - 2013/15914
“..İlamda sözü edilen” yasal kesintilerin infaz sırasında dikkate alınması” yönünde ki gerekliliğin yerine getirileceği zaman, alacaklı tarafından icra takibine başlanılması olup,alacaklının hükmedilen brüt alacakları yasal kesintilerini yaparak, net bedellerini tespit ettikten sonra bu miktarlar üzerinden takibi başlatması gerekir.
Bu durumda, Mahkemece, borçlunun şikayet nedenlerinin esasının incelenerek sonuca gidilmesi gerekirken,eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.” 8 HD 19.11.2013 2013/18890 - 2013/17134
“7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21/1. maddesinde; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine ve yahut zabıta amir ve memuruna imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” hükmü yer almaktadır. Madde burada, iki hali birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki “adreste bulunmama”, diğeri ise “tebellüğden imtina”dır. Muhatabın adreste bulunmaması halinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30. maddesinin birinci fıkrasında; "Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir” hükmü öngörülmüştür.
Burada Yönetmeliğin 30. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, bunu tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu Tebligat Kanunu'nun 23/7 ve Tebligat Yönetmeliği'nin 35/f bendi gereğince tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu şekilde, yapılan işlemin, usulüne uygun olup olmadığı hakim tarafından denetlenebilir.
Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa ya da uzun süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi halinde ancak; maddede sayılanlardan, örneğin muhtara imza karşılığı tebliğ edilip, iki numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir. Tahkikatta muhatabın adresten kesin olarak ayrıldığının ya da öldüğünün veya tebligatın, tebliğ evrakında belirtilen tarihten önce yapılamayacağının anlaşılması halinde Tebligat Yönetmeliği'nin 30. maddesinin 2, 3, 4 ve 5. fıkraları gereğince işlem yapılacaktır.
Bu itibarla; Tebligat Yönetmeliği'nin 30. maddesinde öngörülen şekilde ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle, imzadan çekinmeleri halinde bu husus da belirtilerek; Tebligat Yönetmeliği'nin 35. maddesi gereğince muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği “tevsik edilmeden”, Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre yapılan tebligat işlemi geçersizdir. Zira bu belgeleme işlemi, devamı işlemleri belirlemesi yanında muamelenin doğru olup olmadığına karar verilmesi yönünden yardımcı olacak ve tebliği isteyen makam ve hakimin denetimini sağlayacaktır.
Somut olayda borçlu Zehra Ceylan'a yapılan tebliğ işlemi, muhatabın adresten geçici veya daimi ayrılıp ayrılmadığı belirlenmeden ''tebliğ imkansızlığı şerhiyle'' yapıldığından yukarıdaki anılan Yasa ve Yönetmelik hükümlerine aykırı olup, borçlu Zehra Ceylan'a yapılan tebliğ işleminin usulsüz olduğunun düşünülmesi gerekirken, aksinin kabulü ile her iki borçlu yönünden de şikayetin reddi doğru değildir. “ 8 HD 13.11.2013 2013/10094-16459
“..Bir aracın, makam aracı olarak kullanılması, onun fiilen kamu hizmetinde kullanıldığı anlamına gelmeyeceği gibi, kamu hizmetinin yürütülebilmesi için Belediye başkanının makam aracının bulunması da gerekmez. Zira belediyelerin görevleri 5393 sayılı Yasa'nın 14.maddesinde açıklanmış olup, bu görevlerin yerine getirilebilmesi için Belediye başkanının makam aracının bulunması zorunlu değildir. Kaldı ki belde sakinlerinin müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan, idari ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi olan belediyenin borcu var iken Belediye başkanının makam aracı kullanması yukarıda belirtildiği üzere başta Anayasa'ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırılık oluşturabileceği gibi kamu vicdanını da rahatsız edecektir.
Öte yandan 237 sayılı Taşıt Kanunu'nun 4.maddesinde kimlere makam aracı verileceği düzenlenmiş olup, Belediye başkanı anılan yasa uyarınca kendisine makam aracı tahsis edilecekler arasında yer almamaktadır.
Bütün bu açıklamalar ışığında, Belediye başkanının makam aracının haczedilmesinde yasaya aykırılık bulunmadığından haczedilmezlik şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken istemin kabulü yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.” 8 HD 25.11.2013 2013/10932 -2013/17653
;.. takibe konu ilamda davalılar cevaplarında; davacı Çetin'in davaya konu edilen bağımsız bölümlere isabet eden 4/13 hisseyi davalı Osman'ın eşi ve diğer davalılar Harun ve Necati'nin annesi olan Şaziye Mermer'i aldatarak ve hile kullanarak iktisap ettiğini, Şaziye Mermer'in davalı aleyhine tapu iptali ve tescil davası açtığını, bu davanın sonucunun beklenmesini talep etmişler, Mahkemece taşınmazı tasarrufta haklı bir nedeni bulunmayan davalıların açılan dava ile ilgileri bulunmadığından dolayı bu talep kabul edilmemiş ise de, ilamda taşınmazın mülkiyetinin ihtilaf konusu yapıldığı görülmektedir.
Bu nedenle ilamın infazı için kesinleşmesi gerektiği düşünülmeksizin şikayetin kabulü yerine yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.” 8 HD 29.04.2013 2013/5100 - 2013/6240
“..Alacaklı vekili takip talepnamesinde, kıdem tazminatı alacağının faiz başlangıcını, dolayısıyla akdin fesih tarihini 24.01.2009 tarihi olarak belirlemiş, borçlu vekili şikayetinde bu tarihe karşı çıkmamıştır. O halde akdin fesih tarihinin anılan tarih olarak kabulü gerekir.
..HGK'nun 20.09.2006 tarih, 2012/594-534 Esas ve Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere; kıdem tazminatı için Mahkemece yapılacak iş; tarafların bildirdikleri bankalardan hakkın doğum tarihinden itibaren birer yıllık devreler halinde bankalarca mevduata fiilen uygulanan en yüksek faiz oranının sorulması, hakkın doğum tarihinden itibaren takip tarihine kadar istenebilecek faiz miktarının bilirkişiye hesaplattırılması şeklinde olmalıdır.
Somut olayda, borçlu vekili tarafından bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde faiz oranlarının uygulanmasını istediği banka adları bildirilmiş, alacaklı tarafa banka adlarını bildirmesi için imkan tanınmamıştır.
Bu durumda Mahkemece, öncelikle şikayetin niteliği gereği duruşma açılarak, alacaklı tarafa banka isimlerini bildirmesi için usulüne uygun süre verildikten sonra yukarıda bildirilen ilkeler ışığında, her iki tarafın da bildirdiği tüm bankalardan faiz oranları getirtilerek, bilirkişiden rapor alınmak suretiyle sonuca gidilmesi gerekirken, şikayete konu edilmeyen husus gerekçe gösterilerek, evrak üzerinden sonuca gidilmesi isabetsizdir.”8 HD 10.09.2013 2013/7102 - 2013/11558
“ Alacaklı vekili tarafından borçlu aleyhine ilama dayalı takip başlatıldığı, şikayetçi borçlunun ilamın kesinleşmeden takibe konulamayacağı ve faizin fahiş olduğu şikayetinde bulunduğu, Mahkemece şikayetin duruşmalı olarak yapılmasına karar verildiği, 20.09.2012 tarihli celsede, şikayetçi borçlunun mazeretsiz olarak hazır bulunmaması ve davalı alacaklı vekilinin de davayı takip etmeyeceğini bildirmesi üzerine, dosyanın işlemden kaldırılmasına, bilahare de dava üç ay içinde yenilenmediğinden HMK'nun 150. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına karar verildiği görülmektedir.
İİK'nun şikayet üzerine yapılacak yargılama usulünü belirleyen 18/son maddesinde, icra mahkemesinin aksine hüküm bulunmayan hallerde, duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir edeceği, duruşma yapılmasının uygun görüldüğü takdirde ilgilileri en yakın zamanda duruşmaya çağıracağı ve gelmeseler bile gereken kararı vereceği düzenlenmiştir.
Somut olayda borçlu vekilinin İcra Mahkemesi'ne başvuru dilekçesindeki iddiaları şikayet niteliğindedir.
Bu durumda, Mahkemece taraflar gelmese bile işin esası incelenerek gereken kararın verilmesi yerine, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeye rağmen HMK'nun 150. maddesi uygulanarak "dosyanın işlemden kaldırılması" ve ikinci aşama olarak da "davanın açılmamış sayılması" yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.” 8 HD 10.09.2013 2013/6633 - 2013/11574
“.. Vergi Mahkemesi'nin belli bir miktar paranın tahsili hükmünü içeren ilamına dayalı olarak, borçlu Kurum aleyhine ilamlı takip başlatılmıştır. Borçlu Kurum vekili İcra Mahkemesi'ne başvurarak, 2577 Sayılı Kanunun 28/2. maddesi hükmüne aykırı olarak, ödeme için kendilerine başvurulmadan doğrudan takibe başlanması nedeniyle takibin iptali talebinde bulunmuştur. Mahkemece Kuruma ödeme için müracaat edilmeden takibe başlanıldığından şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmiştir.
Yukarıda yazılı yasal düzenleme uyarınca, İcra Dairesi'nin Kanuna aykırı işleminin, öğrenme tarihinden itibaren yedi gün içinde şikayet konu edilmesi halinde, Mahkemece işin esası incelenerek sonuçlandırılır, aksi halde şikayetin süreden reddine karar verilmesi gerekir.
Bu durumda, Mahkemece, takip dosyasında borçlu Kuruma, icra emrinin 03.10.2012 tarihinde tebliğ edildiği ve kanunun açık hükmüne aykırı işlem, bu tarihte öğrenildiği halde, şikayet talebinin yedi günlük süre geçirilerek 05.12.2012 tarihinde yapıldığı nazara alınıp, şikayetin süreden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenerek takibin iptali yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.” 8 HD 09.09.2013 2013/5991 - 2013/11474
“..Ceza Mahkemeleri'nin tazminata ve yargılama giderlerine ilişkin hükümleri ilamlı icra takibine konu edilebilir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'nun 4. maddesi uyarınca mahkumiyet hükümleri kesinleşmedikçe infaz olunamaz. Mahkumiyet kararın eklentisi olarak hükmolunan tazminat, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin de hüküm kesinleşmedikçe asla tabi olarak infazı istenemez.
Somut olayda ise takibe konu edilen Bursa 3. İcra Ceza Mahkemesi'nin yukarıda anılan ilamın Ceza Mahkemesinden verilen hükmün açıklamasının geri bırakılmasına ilişkin olup yazılan karar mahkumiyet hükmü içerdiği kabul edilemez. (HGK 01.02.2012 gün 2011/19-639 E 2012/30 K)
Bu durumda dayanak ilamın tazminat ilamı olduğu ve kesinleşmeden takip konusu yapılabileceği düşünülmelidir.
Mahkemece şikayetin reddi gerekirken yazılı gerekçeyle takibin iptali yönünden hüküm tesisi isabetsizdir.” 8 HD 03.10.2013 2013/7585 - 2013/14130
Comments