top of page

İnançlı temlikten kaynaklanan tapu iptali ve tescil davaları


İnançlı işlemlerde alacaklı alacağını rehin hakkı ile güvence altına almak yerine taşınmaz malını alacaklıya satış sözleşmesi ile alacaklı tarafa borcun teminatı olarak devretmektedir.


İnançlı temlik sözleşmesi borç ödendiği takdirde borçluya mülkiyeti geri alma hakkı tanınmakta, borç ödenmez ise mülkiyet alacaklı tarafta kalmaktadır.


Böyle bir sözleşme ifa yerini tutan edim ile borcun ödenmesi niteliği taşırmaktadır.


Borcun ödenmesi veya alacaklının herhangi bir şekilde tatmin edilmesi sonucu, mülkiyetin yeniden borçlu olan mal sahibine iade edileceği şeklinde bir anlaşma yapılması ve teminat amacıyla taşınır veya taşınmaz bir malın alacaklıya devredilmesine inançlı temlik denmektedir.


Örneğin, (Ahmet), (Mehmet) 'e olan borcunu teminat altına almak için, kendisine ait taşınmaz bir mal üzerinde rehin hakkı tesis etmek yerine, borç ödenince (Mehmet)'in iade edeceğine güvenerek taşınmazın mülkiyetini (Mehmet)'e satım sözleşmesi ile devretmesi inançlı bir devirdir.


Bu sözleşme ile inanan(Ahmet), alacaklı Mehmet'i (inanılanı) kanunda düzenlenen rehin hakkı sahibinden daha güçlü bir konuma getirmek ve rehin hakkının tesisinde ve paraya çevrilmesindeki güçlüklerden kurtarmayı amaçlamaktadır.

Ancak, borç ödenmez ise alacaklının iade borcu doğmamaktadır.


Alacaklı böyle bir durumda, ya teminat amacıyla inançlı olarak devredilen taşınmaz veya taşınır malı satarak elde edilen değerden alacağını tahsil eder veya onun mülkiyetini “ifa yerine” muhafaza eder. İkinci durumda alacaklının böyle bir hakka sahip bulunması için inanç anlaşmasında bunun açıkça kararlaştırılmış olması gerekir. Böyle bir işlemin, üçüncü şahısları aldatmak amacı olmadığı gibi, yapılan devrin de taraflarca gerçekten istenilmiş olup borç ödendiğinde devralanın iade borcu doğacağından bunun, geçerli olduğu öğreti ve uygulamada kabul edilmektedir.


Tarafların anlaşmazlığa düştüğü bazı durumlarda İnanç sözleşmesi gereğince teminat amacıyla devredilen taşınmaz borç ödenmesine rağmen alacaklı tarafından borçluya iade edilmemektedir. Sözleşmeye aykırı bu davranış sebebiyle borçlu tarafından tapu iptal ve tescil davası açılmaktadır.



İnanç sözleşmesi nasıl kanıtlanır?

İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.


Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan) tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.


İnanç sözleşmesinden kaynaklanan davalar için zaman aşımı süresi nedir?

İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.


EMSAL YARGITAY KARARLARI


1. Hukuk Dairesi 2017/3767 E. , 2017/5018 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL Taraflar arasında görülen davada; Davacı, maliki olduğu 1015 ada 1 parseldeki villasını aralarında inanç sözleşmesi yaparak davalıya devrettiğini, tarafların gerçek iradesi satış olmadığı ve taşınmazın tapusunun devrinden ötürü herhangi bir ücret almadığı halde davalının inanç sözleşmesi ile kendisine duyulan güveni suistimal ederek taşınmazın tapusunu geri vermediğini, davalının dava konusu taşınmazın hiçbir zaman gerçek maliki olmadığını ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, söz konusu inanç sözleşmesinin kesinlikle tarafından ve taraflarca imzalanmadığını, mahkemeye sunulan inanç sözleşmesinin gerçek bir inanç sözleşmesi olmadığını, evrakta sahtecilik suçu işlenerek düzenlenmiş olduğunu, geçerli bir inanç sözleşmesi şartlarını da taşımadığını, üzerinde tarih bulunmadığını, belgenin asıl şekli ile elinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hâkimi ...’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

-KARAR- Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davacının temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 3.70.-TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 05.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



14. Hukuk Dairesi 2015/3040 E. , 2015/2660 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 11.05.2011 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, sonradan açılan ikinci davada ise 27.06.2011 günlü dilekçe ile inanç sözleşmesi ve muvazaa iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; asıl ve birleştirilen davaların reddine dair verilen 27.03.2014 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı ... vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 23.12.2014 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı asil ... ile karşı taraf davalı asil ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen tarafların sözlü beyanları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare Dairemizin 23.12.2014 günlü mahalline iade kararı sonrası dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: KA R A R Asıl dava, davalılar ... ve ... aleyhine inanç sözleşmesi ve muvazaa iddiasına dayalı dava konusu ... Köyü 767 ve 787 parsellerin tapu kayıtlarının iptali ve tescili ikinci kademede tazminat istemlerine, birleştirilen dava ise davalı ... aleyhine inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescili istemlerine ilişkindir.

Mahkemece, asıl davada davacının davalı ... aleyhine açtığı tapu iptali tescil isteminin dava şartı yokluğundan usulden reddine, davalı ... aleyhine açtığı tapu iptali ve tescil ile tazminat istemlerinin de reddine, birleştirilen davada davacının davalı ... aleyhine açtığı tapu iptali ve tescil isteminin atiye bırakılması nedeni ile konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.

İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır. İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.

İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir. İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.

Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.

Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.

Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; Davacı ile davalılardan ... arasındaki “Anlaşma” başlıklı 31.01.2007 tarihli belgeden dava konusu 767 ve 787 sayılı parsellerin davacı ... tarafından bedeli ödenerek satın alındığı ancak bu yerlere imar izni alınabilmesi için tapularının köyün yerlisi ve sakini olan ... üzerine çıkarılacağı, talep halinde tapu kayıtlarının ...’e devredileceği belirtilmiştir. Adı geçen tarafların imzaları bulunan belge mahkemenin de isabetli olarak tespit ettiği gibi bir inanç sözleşmesidir.

Dava konusu 767 ve 787 sayılı parsellerin davalı ... tarafından tapudan satın alınmak suretiyle 31.01.2007 tarihinde edinildiği, asıl davadan önce 11.05.2011 tarihinde açılan birleştirilen davada da davacı tarafça ... aleyhine inanç sözleşmesine dayanılarak tapu iptali ve tescil isteminde bulunulduğu görülmektedir. Ne var ki birleştirilen dava açılmadan önce 14.04.2011 tarihinde davalı ... tarafından diğer davalı ...’a dava konusu taşınmazların satış suretiyle temlik edildiğinin öğrenilmesi üzerine bu sefer davacı her iki davalı aleyhine inanç sözleşmesi ve muvazaa iddiasına dayalı olarak dava konusu ... Köyündeki 767 ve 787 sayılı parsellerin tapu kayıtlarının iptali ve adına tescili, ikinci kademede ise tazminat istemlerinde bulunmuştur.

Mahkemece asıl ve birleştirilen davaların nitelemesinin bu şekilde yapılması gerekir. İnanç ilişkisi de davalı ...’un imzasını taşıyan ve içeriğine de itiraz edilmeyen yazılı sözleşme ile kanıtlanmıştır. Ne var ki her iki dava açılmadan önce 14.04.2011 tarihinde çekişme konusu taşınmazların davalı ... tarafından diğer davalı ...’a satıldığı anlaşılmaktadır. Davalı ... iyiniyetli kayıt maliki olduğunu savunduğundan durumu TMK'nın 1023 ve 1024. maddeleri kapsamında değerlendirilmelidir.

Bütün bu açıklamalara göre mahkemece, inanç ilişkisi yazılı delille kanıtlandığından davalılardan ...’ın iyiniyetli malik olup olmadığı konusunda tanık dahil tarafların tüm delilleri, özellikle ... Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/592 Esas, 2012/279 Karar sayılı yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulan dava dosyası da değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken belirtilen hususlar gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.03.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.




14. Hukuk Dairesi 2008/2555 E., 2008/7947 K.

  • İNANÇ SÖZLEŞMESİ

  • İSPAT

  • TAPU İPTALİ VE TESCİL

  • YAZILI DELİL BAŞLANGICI


  • 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 236 ]

  • 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 292 ]

  • 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 344 ]

"İçtihat Metni"

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 30.10.2003 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen ! 27.12.2006 günlü hükmün Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: Davacı, davalının boşandığı eşi olduğunu, babası olan dava dışı H.Rasim'in yine dava dışı yüklenici ile arsa payı devri karşılığı inşaat yapım sözleşmesi düzenlediklerini, 2775 ada 578 parsel üzerine yapılan binada sözleşme uyarınca arsa sahibi babasına bırakılması kararlaştırılan zemin B giriş 1 nolu dükkanın babası tarafından kendisine verildiğini, ancak taşınmazın tapusunu üzerine alamadığını, talimatı ile dükkanın tapusunun davalı eşi adına ı tescilinin yapıldığını, davalı ile boşandıklarını belirterek davalı üzerindeki kaydın iptali ve adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı, taşınmazın kendisi tarafından satın alındığını, açılan davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, dava dışı H.Rasim ile yüklenici arasındaki sözleşmede dava konusu bağımsız bölümün arsa sahibine bırakılan yerlerden olması sebebiyle sağlığında mirasçılarına bağışlama iradesiyle tapuda satış gösterildiği, yapılan bu işlemin 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararından söz edilerek tapu sicil memuru önünde irade, satış doğrultusunda açıklandığından, bu işlem muvazaalı olduğundan, davalıya yapılan gizli bağış sözleşmesi de şekil koşuluna uygun düşmediğinden dava kabul edilmiştir. Hükmü, davalı temyiz etmiştir. Mahkemenin kabul ettiğinin aksine 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının konusu, bir kimsenin mirasçılarını miras hakkından mahrum bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapuda adına kayıtlı taşınmaz malı hakkında Tapu Sicil Memuru önündeki iradesini satış doğrultusunda açıklaması halinde satış işlemi muvazaalı olduğundan, gizli bağış sözleşmesi de şekil şartından yoksun bulunduğundan açılan davalara ilişkindir. Bu tür davalara uygulamada "muris muvazaasından kaynaklanan davalar denilmektedir. Olayımızda davacının babası olan ve muvazaalı işlemin tarafı durumundaki H.Rasim tarafından açılmış bir dava bulunmamaktadır. O yüzden, eldeki davanın 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması suretiyle çözümüne olanak yoktur. 04.06.1958 tarih ve 15/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinde açıklandığı gibi hakim, bir davada sadece tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve neticei talepleri ile bağlıdır. Dayandıkları Kanun hükümleri ile ve onların tavsifleri ile bağlı olmayan hakim, önüne getirilen uyuşmazlığı Kanunları re'sen uygulayarak çözmek zorundadır. Davadaki iddiaya, savunmaya ve dosyada toplanan delillere göre dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı işlemin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın inanılan tarafından kullanılma, yönetilme ve inanana iade şartlarını içeren borçlandırıcı bir işlemdir. 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği i gibi; inanç sözleşmesi, inanılana bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inananın tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla; inanan, inanılan namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona (inanana) geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir. İnanç sözleşmesi, anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, ancak yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile i yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, makine ile yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış, parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, HUMK'nın 292. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi "tanık" dahil her türlü delil ile ispat edilebilir. Yazılı delille veya yazılı delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HUMK m. 236), yemin (HUMK m. 344) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Eldeki uyuşmazlıkta, yazılı delile, yazılı delil başlangıcı niteliğindeki bir delile veya yemin deliline dayanılarak iddia kanıtlanmadığından davanın reddi yerine istemin hüküm altına alınması doğru olmamıştır. Karar açıklanan nedenle bozulmalıdır. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenle temyiz olunan hükmün (BOZULMASINA), peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 17.06.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

14. Hukuk Dairesi 2006/14101 E., 2007/914 K.

  • İNANÇ SÖZLEŞMESİ

  • TAPU İPTALİ

  • TESCİL

  • YAZILI DELİLLE İSPAT ŞARTI


  • 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 236 ]

  • 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 290 ]

  • 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 292 ]

  • 1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) [ Madde 344 ]

"İçtihat Metni"

Davacı tarafından, davalı aleyhine 28.3.2005 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali tescil veya tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 12.6.2006 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, tayin olunan 6.2.2007 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı A… ….. ve vekili Av.A.. geldi. Karşı taraftan davalı ve vekili gelmedi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: Davacı, 3.3.2004 tarihli inanç sözleşmesi başlıklı belgeye dayanarak, dava konusu taşınmazların ilerde mülkiyetinin kendisine devredilmek üzere oğlu davalı üzerine tapulandığını, ayrıca kendi hesabındaki paraları da emaneten oğlu hesabına yatırdığını ileri sürerek tapu iptali tescil ve alacak isteminde bulunmuştur. Davalı, davacının dayandığı belge altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, ancak bu belgenin de 1988 yılında, oturdukları evin su elektrik abonelik işlemleri için verilen imzalı belge üzerinde doldurulduğunu savunmuş ve davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı temyiz etmiştir. Dava, inanç sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali tescil ve alacak istemine ilişkindir. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı işlemin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın inanılan tarafından kullanılma, yönetilme ve inanana iade şartlarını içeren borçlandırıcı bir işlemdir. 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi; inanç sözleşmesi, inanılana bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inananın tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla; inanan inanılan namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona (inanana) geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir. İnanç sözleşmesi anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, makine ile yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış, parmak izli veya mühürlü senetler gibi.) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa HUMK.nun 292.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi "tanık" dahil her türlü delil ile ispat edilebilir. Yazılı delille veya yazılı delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HUMK.m.236) yemin (HUMK.m.344) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. Eldeki davada da davacı, 3.3.2004 tarihli davalının imzasını taşıyan "inanç sözleşmesi" başlıklı belgeye dayanmıştır. Davalı belge içeriğinin davacı tarafından amaca aykırı olarak doldurulduğunu ileri sürmüş, mahkeme bu savunmayı yerinde görmüştür. Gerçekten, "beyaza imza" ya da "açığa imza" olarak isimlendirilen, karşı tarafa güvene dayalı olarak verilen imzalı boş belgelerin içeriğinin imza sahibinin rızası hilafına doldurulması tatbikatta sık karşılanan olgulardandır. İmzalı boş kağıdı karşısındakine veren kimse onun üzerine kendisini zararlandırıcı nitelikte eklemeler yapılabileceğini öngörmesi gerekir. Bu nedenle doğacak tehlike ve rizikoları ilk başta kabul etmiş sayılır. Açığa imza atılmak suretiyle düzenlenen senetlerin, anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu kanıtlanmadıkça geçerlidir. Senedin hüküm ve gücünü ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler HUMK.nun 290. maddesi hükmünce şahitle kanıtlanamaz. Yazılı delille ispatı gereken hususlarda diğer tarafın açık muvafakatı ile tanık dinlenebilir. Tüm bu açıklamalardan sonra somut olaya yeniden döndüğümüzde, davacının dayandığı belgenin içeriğinin davalının aleyhine sonradan doldurulduğu savunması, az yukarıda açıklandığı gibi yazılı bir belge ile kanıtlanamamıştır. O halde, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sözü edilen nitelikte bir inanç sözleşmesi bulunmaktadır ve davanın bu sözleşme çerçevesinde incelenerek sonuçlandırılması gerekir. Mahkemece, tüm bu olgular gözetilerek, tapu iptali ve tescil isteğinin ve yine yazılı belge ile kanıtlanan alacak isteminin hüküm altına alınması gerekirken aksine düşüncelerle davanın reddi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 500,00 YTL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana geri verilmesine 6.2.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


17. Hukuk Dairesi 2014/17056 E. , 2016/8799 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalılar ve asli müdahil vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 11.10.2016 Salı günü davacılar ve davalılar ile asli müdahil tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü. -K A R A R- Davacı alacaklılar vekili, borçlu davalı ... Peyzaj Pazarlama Tic.Ltd.Şti. aleyhine açılan işçilik alacakları ile ilgili olarak dava da aldıkları ilamlarla ilgili olarak borçlu şirket hakkında takip başlatıldığını, borçlunun alacağı karşılayacak mal varlığı bulunmadığı, alacaklılardan mal kaçırma amacı ile dava konusu taşınmazlarını diğer davalı ...’e devrettiğini belirterek, tasarrufun iptaline karar verilmesin talep etmiştir.

Davalı borçlu şirket vekili, müvekkili şirketin alacaklarını tahsil edemediğinden davacılara olan borcunu ödeyemediğini, dava konusu taşınmazların gerçek malikinin ... olduğunu, ancak mevzuat gereği taşınmazları alamadığından inanç sözleşmesi ile şirket adına tescil edildiğini, taşınmaz bedellirinin anılan şahıs tarafından ödendiğini, sonradan tapuları üzerine almak istediğinde, şirket müdürü olarak tapuları üzerine alamayacağı, 3.kişi adına olması gerektiği bildirilince yakın arkadaşı ve güvendiği davalı ...’e 30.03.2009 tarihli inanç sözleşmesi ile devredildiğini, mal kaçırmanın söz konus olmadığını haksız açılan davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Davalı ... vekili, müvekkilinin tapuda taşınmazların maliki olarak görünse de gerçek sahibinin ... olduğunu, inanç sözleşmesi ile müvekkili adına tescil edildiğini mal kaçırma amacının söz konusu olmadığını, mevzuatın getirdiği engeller nedeni ile bu işlemin yapıldığını belirtimiştir. Asli müdahil ... vekili, dava konusu taşınmazların gerçekte müvekkiline ait olduğunu, inanç sözleşmleri ile önce şirket adına sonra da diğer davalı adına tescil edildiğini, murazaanın men-i ile müvekkili adına tescilini talep etmiştir.

Mahkemece, toplanan delillere göre, davacı alacaklılar tarafından işçilik alacaklarına ilişkin olarak takip yapıldığını, borçlu şirketin aciz halinde olduğunu borcun doğumundan sonra dava konusu taşınmazların üçüncü kişi ... adına satış yapıldığı, borçlu şirket yetkilisi ile anılan şahsın birbirlerini tanıdıkları, borçlunun mali durumunu bildiği, ivazlar arasında aşırı fark olduğundan bahisle davacıların davanın kabulüne asli müdahilin inanç sözleşmesi ile ilgili iddiasını ispatlayamadığı gerekçesi ile reddine karar vermiş; hüküm, davalılar vekilleri ve asli müdahil vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması,borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması,iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.

Özellikle İİK.nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır.

Bu tür davalar İİK’nun 281.maddesine göre basit yargılama usulüne göre bakılır. Asli Müdahil ... vekili, dava konusu taşınmazların gerçekte müvekkiline ait olduğunu, inanç sözleşmeleri ile önce borçlu şirket adına daha sonra da Ethem adına geçtiğini, taşınmazların mülkiyetinin müvekkiline ait olduğunun tesbiti ile yine müvekkili adına tapuya tescilini istemiştir. Bu hali ile asli mühahille ilgili uyuşmazlık inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescildir. Asıl dava olan tasarrufun iptali davası ile asli müdahil tarafından açılan davaların yargılama usulleri ve inceleme merciileri farklı olduğundan her iki uyuşmazlığın birlikte görülmesi mümkün değildir.

Bu nedenlerle öncelikle,asli müdahil tarafından açılan inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil davasının tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmeli, daha sonra tasarrufun iptali davasında bekletici mesele yapılarak, asli müdahilin davasının sonucuna göre tasarrufun iptali davası hakkında bir karar verilmelidir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

2.Kabule göre ise, Tasarrufun iptali davalarında, tasarruf konusu olan şeyin değeri ile takip konusu alacak miktarından hangisi düşük ise o değer üzerinden harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken fazla olan taşınmaz değeri üzerinden hükmedilmesi de hatalı olmuştur.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, duruşmada vekille temsil olunmayan davalılar ve Asli Müdahil ... yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılar ve Asli Müdahil ...'e geri verilmesine 11.10.2016 günü oybirliğiyle karar verilmiştir.

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
Kat Mülkiyeti Hukuku

Kat Mülkiyeti

Hukuku

Image by Anirudh Gaur

Tapu iptal ve tescil davaları

520-west-28th-street-z160713-z.jpg

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi nasıl 

düzenlenir?

Image by Anirudh Gaur

Tapu iptal ve tescil davaları

Sayfa başına dön
bottom of page